Murat KEKİLLİ
m.kekilli@aktuelyayingrubu.com
16
Aralık 2007 Pazar
1970'li yılların başında İngiliz Kraliyet ailesi Ömür Yalçınkaya adında
bir Türk Piyanisti, Bukingam Sarayı'nda özel bir konsere davet etti.
Bu
piyano virtiözünü İstanbul'dan uçağa binerken uğurlayan hiç kimse yoktu. Fakat o
alınganlık göstermedi. Ömür Yalçınkaya, İngiltere'de Bukingam Sarayı'nda
unutulmaz bir konser vermekle kalmadı... Aynı zamanda dinleyenleri kendisine
hayran bıraktı.
Sadece bir haftalığına yola çıkan Yalçınkaya, Kraliçe'nin
"burada kalın teklifini" kırmadı ve seyahatini üç ay uzattı.
Daha sonra
Kraliçe kendisine İngiltere'de kalması kaydıyla İngilizlerin en yüksek ikinci
nişanesi olan SİR (sör) ünvanının vereceğini müjdeledi. Fakat Yalçınkaya,
ülkesinden ayrı yaşamayacağını bildiği için hem Sör olmayı, hem şöhreti, hem de
aylık binlerce Sterlin maaşı nazik bir dille reddetti.
O günkü büyük
gazeteler olayı birinci sayfadan duyurdular.
Nihayet memleket hasretine
daha fazla dayanamayan Ömür Yalçınkaya, Türkiye'ye döndü. Önce İstanbul ve
ardından memleketi olan Adana'ya, eşinin ve çocuklarının yanına
dönmüştü.
Bu yaşadığı deneyimlerden sonra O'na yakıştırılan lakap "Deli
Ömür" olmuştu. Artık çevresindeki herkes ona "Deli Ömür" demekteydi.
Niye
mi?
O, ülkesini ve insanını sevmişti. Ve ne olursa olsun yaşadığı ülkeyi
kötülemedi. Aç kaldı, susuz kaldı fakat terketmedi sevdasını...
Mozart
gibiydi. Yaşarken anlaşılamıyordu. Amadeus Mozart'ın cenazesinde yağmur
damlalarından ve iki bekçiden başka kimse yoktu. Gerçi Ömür Hoca yaşıyor ama
Allah gecinden versin vefat etse muhtemelen sonu aynı olacaktır.
Belki
de Hayyam gibi, Diogenes gibi... Yani gemisini kurtaran kaptan
gibi...
Fazıl Say ise bayrağının altında yaşadığı ülkeyi terkedecekmiş.
İslamcılar iktidara gelmişmiş.
Yaa!...
Fazıl Say ve ona arka
çıkanlar ülke zora girdiğinde vatanı ilk terkedecek olanlar değil mi? İşte bu
nedenle savaşanlardan ayrılıp bir an evvel terketmeliler gemiyi ve bence bu ülke
insanını savaşıyla başbaşa bırakmalıdırlar!
Fazıl Say kendi esaretinin
bedelini inanan insanlardan çıkarmak niyetinde. Ve ben Fazıl Say'dan çok daha
iyi piyanistler tanıdım; hepsi açlıktan öldüler. Ama idealleri yüzünden
dönmediler, insan olmaktan...
Say, bu ülkeye ve insanına zaten hep
yukardan bakmamış mıydı?
Yanılıyor muyum?