Yaşasın Kötülük mü?
06 Kasım 2007 Salı
Aslında daha önceki yazılarıma baktığınızda bu yazıyı yazanın
kesinlikle ben olmadığımı düşünebilirsiniz.
Aslında benim gibi
kötülüğe karşı kötülük diyen birisinin yazacağı bir yazı değildir bu. Benim gibi birinin “
silah tüccarları, kaçakçılar, uyuşturucu tacirleri, tecavüzcüler, teröristler gibi bir toplulukların da sevilecek bir yanı mutlaka vardır” demesini çoğunuz
yadırgayabilirsiniz. Aslında haklısınız, dememeliyim. Ama idare edin,
başıma bir saksı düştü diye düşünün. Hiç
düşünemeyeceğim bir felsefeyi hatırlattıysa bana bu saksı…
Kötülüğe karşı kötülük. Meğer benim seçeneklerimden birisi değilmiş bu ve ben hep
olmayan bir seçeneği kullanmaya çalışmışım yıllardır.
Bana kötülüğü dokunan birine fiziki hiçbir kötülüğüm dokunmamasına rağmen
kalbimde taşımışım yıllarca.
Böylece bedenim kirlenmese
de ruhumu kirletmişim nafile ama sonunda
düşmanımı buldum nihayet. Kötülüğe karşı kötülük benim düşmanımmış besbelli. Sonunda düşmanların kökünü kazımak için
hepsini sevmeye karar verdim. Aslında gerçek şu ki
bataklığın kurutulmasının tek yoluymuş bu.
Biraz aptalca gelebilir ama düşünün bir kere; onların yaptığı
şiddete şiddetle karşılık verince bu bizi onlar gibi yapmaz mı? Onlardan ne farkımız kalır ki? Ama yinede bu benim
kişisel seçeneğim olmaktan ibaret olacaktır.
Ben kötülüğe kötülükle karşılık
vermemeye karar verdim. Yanılıyorsam Bağdat’tan geri dönerim. Sevmek
en büyük silah olabilir mi? Mutluluğun sadece bireysel değil de
toplumsal anahtarı olma ihtimali olabilir mi acaba?
Yoksa bu sadece
bir delinin rüyası mıdır? Kim bilir belki öyledir, belki de değildir.
Ama buna ben karar veremem.
Karar O’na aittir...